Ernst Ingmar Bergman (14 Temmuz 1918, Uppsala - 30 Temmuz 2007, Fårö), İsveçli oyun yazarı ve film yönetmeni.
Bir Protestan papazının oğlu olarak 1918'de İsveç Uppsala'da doğmuştur. 30 Temmuz 2007'de sabahın erken saatlerinde İsveç'te Fårö adasındaki evinde 89 yaşında ölmüştür1. Bergman 2005 yılında Time dergisi tarafından dünyanın yaşayan en büyük yönetmeni olarak nitelendirilmiştir2. Ingmar Bergman'ın en bilinen filmleri arasında Yedinci Mühür (1957), Yaban Çilekleri (1957), Aynanın İçinden (1961), Kış Işığı(1963), Sessizlik (1963), Persona (1966), Çığlıklar ve Fısıltılar (1972), Bir Evlilikten Manzaralar (1973), Güz Sonatı (1978) ve Fanny ve Alexander (1982) yer alır. 9 defa en iyi yönetmen Oscar’ına aday gösterilen Bergman’ın eserleri 1960, 1961 ve 1983 yıllarında Yabancı Dilde En İyi Film Akademi Ödülü’nün sahibi oldu.3
Bergman 2003 yılında emekli oldu. 30 Temmuz 2007'de birçok filminin de çekimlerini yaptığı Fårö adasındaki evinde 89 yaşında öldü.
Filmlerinin değişmez ana oyuncuları Liv Ullmann, Max von Sydow, Gunnar Björnstrand, Bibi Andersson, Ingrid Thulin, Hariet Andersson, Erland Josephson, Anders Ek'dir.
Bir Protestan rahibin çocuğu olarak Uppsala, İsveç'te dünyaya gelen Ernst Ingmar Bergman öğrenimine Stockholm'de başladı. Sert bir disiplinin egemen olduğu evinde kızkardeşiyle beraber eğlenmek için sahip oldukları tek oyuncak olan kuklayı oynatarak sanat eğilimi geliştirdikten sonra Stockholm Üniversitesi'nde edebiyat ve sanat tarihi okudu. Öğrenciliği sırasında üniversite tiyatrosunda çalışmaya başlayan Bergman, mezun olduktan sonra 1940'te Stockholm Kraliyet Tiyatrosu'nda yardımcı yönetmen oldu. Bu görevden sonra Helsinki'deki Helsingborg Belediye Tiyatrosu yöneticiliğini üstlenerek Hamlet'i sahneye koydu. Yönetmenlik yaptığı zaman yazdığı senaryo denemesi Kasper'in Ölümü (Kaspers Död) ilgi görmesi üzerine Svensk Filmindustri'de yardımcısı senarist olarak çalışmaya başladı.
Aşkımızın Üstüne Yağmur Yağıyor (Det regnar på vår kärlek, 1946), Yüzü Olmayan Kadın (Kvinna utan ansikte, 1947), Hindistan'a Bir Gemi (Skepp till Indialand, 1947), Yaşamın tekdüzeliğinden kaynaklanan ve aşkın, tutkunun, inancın, hatta düşlerin bile değiştiremediği bir kötümserlik, yönetmenin sinemasının ana teması oldu. Böylece yönetmen, yer yer kendi yaşamından yansımalara da yer veren son derecede kişisel ama kapıları herkese açık öznel bir dünya yarattı. Max von Sydow, Gunnar Björnstrand, Bibi Andersson, Ingrid Thulin, Liv Ullmann gibi usta oyuncuların rol aldıkları bu filmler, cinsellik ve dinsel sorgulama gibi İsveç kültüründe önemli yeri olan konulara da değinirler.
Birgit Tengroth'un öykülerinden uyarlanan Törst (1949), uyumsuz bir evlilikten yola çıkarak korkusunu ve yalnızlığı, Liman Kenti (Hamnstad, 1948) evden kaçınca bir ıslahevine koyulan bir genç kızın bunalımını, Karanlıkta Müzik (Musik i mörker, 1948) aynaya ilk kez bakan bir kadının geçmişini anımsamasını, Yaz Oyunları (Sommarlek, 1951) İsveç yazlarının hüzününü, Kadınların Gizleri (Kvinnors väntan, 1952), Üçü geçmişten, biri günümüzden dört kadının kocalarını beklemelerini, Monika ile Yaz iki sevgilinin bir yaz boyunca yaşadıkları aşkın tükenişini ve Çıplak Gece (Gycklarnas afton, 1953) ise bir aşk öyküsünden yola çıkarak sirk dünyasını konu edinir. Bu filmleri izleyen Bir Aşk Dersi (En lektion i kärlek, 1953) terk edildikten sonra bir doktorun yeniden karısının gönlünü kazanmaya çalışmasını, Kadın Düşleri (Kvinnodröm,
Yaşam ve ölüm üzerine bir film olan ve kimi eleştirmenlerce yönetmenin Faust'u olarak da nitelendirilen Cannes Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü kazanan Yedinci Mühür (Det sjunde inseglet, 1956) bir Haçlı seferinden dönmekte olan bir şövalyeyi, canını almaya gelen Azrail ile karşılaştırır. Ölüm dansı, veba salgını, insanların çilesi gibi konulu resimlerden esinlenen film, vebanın kol gezdiği bir ortamda ölümle yasam, umutla umutsuzluk, yaratanla yaratılan ilişkilerine değinir. Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı Ödülü kazanan Yaban Çilekleri (Smultronstället, 1957) kendisi için düzenlenen onur törenine gitmekte olan yaşlı bilim insanının geçmişiyle hesaplaşmasını, Cannes Film Festivali'nde En İyi Yönetmen ödülü kazanan Yaşamın Eşiğinde (Nära livet,
Üçlemenin insanın Tanrı ile ilişkilerini ele alan ilk filmi Aynanın İçinden(Såsom i en spegel, 1961) oldu. Film, akıl dengesi bozuk bir kadının (Harriet Andersson) ailesiyle birlikte yaz tatilini geçirdiği bir adada, Tanrı'yı bir örümcek biçiminde gördüğünü sanmasını aktarır. Adada yaşanan 24 saatlik bir süreyi ele alan bu filmi, bir rahibin bir pazar sabahı iki ayini birbirinden ayıran 90 dakika boyunca yaşadıklarını aktaranKış Işığı(Nattvardsgästerna, 1963) izledi. Film, bir kasaba rahibinin, az önce konuştuğu bir balıkçının intihar etmesinin de etkisiyle inancının sarsılmasını konu edinir. Üçlemenin son filmi olanSessizlik (Tystnaden, 1963 filmi) ise otuz yaşlarında, biri hastalıklı iki kızkardeş ile (Ingrid Thulin ile Gunnel Lindblom) birinin sekiz on yaşlarındaki oğlunun, neresi olduğunu bilmedikleri ve dilini konuşmadıkları bir ülkeye yaptıkları bir yolculuğu aktarır.
Bergman'ın ilk renkli filmi Bütün Bu Kadınlar Üstüne (För att inte tala om alla dessa kvinnor, 1964) yönetmenin yaşamından da izler içeren bir güldürüdür. Persona (1966) bir oyun sırasında dili tutulan bir kadın oyuncu ile bakıcısı arasındaki ilişkiyi ele alır. Kurtların Saati (Vargtimmen,
Gerçekten de filmin cani bilim insanı, Fritz Lang'ın kahramanı Dr. Mabuse'yi çağrıştırır. Ingrid Bergman'ın ilk kez Ingmar Bergman'ın bir filminde rol almasını sağlayan Güz Sonatı (Höstsonaten, 1978) bir ana-kız çatışmasını perdeye getirir. Yönetmenin yaşamından da izler taşıyan Fanny ve Alexander (Fanny och Alexander, 1983)
30 Ocak 1976'da Stockholm'deki Kraliyet Dramatik Tiyatroda August Strindberg'in Ölüm Dansı'nı prova ederken iki sivil polis tarafından tutuklandı ve gelir vergisi kaçırmakla suçlandı. Olayın Bergman üzerindeki etkisi yıkıcıydı. Yaşadığı travma sonucu sinir krizi geçirdi ve derin bir depresyon geçirip hastaneye kaldırıldı.
Soruşturma, Bergman'ın İsveç şirketi Cinematograf ile esas olarak yabancı oyunculara maaş ödemek için kullanılan İsviçre yan kuruluşu Persona arasında 1970 yılında 500.000 İsveç kronu (SEK) bir işlem üzerine odaklandı. Bergman, İsveç Merkez Bankası tarafından bilgilendirildikten sonra 1974 yılında Persona'yı feshetti ve daha sonra bu şirketten aldığı geliri beyan etti. 23 Mart 1976'da, özel savcı Anders Nordenadler, iddia edilen suçun hukuki dayanağı olmadığını söyledi. Nordenadler suçlamanın "başkasına ait olduğunu düşünerek kendi arabasını çalan bir kişiye karşı suç duyurusunda bulunmak" olduğunu söyleyerek, Bergman aleyhindeki suçlamaları düşürdü.4 İsveç İç Gelir İdaresi Başkanı Genel Müdürü Gösta Ekman, soruşturmanın önemli hukuki materyaller ile ilgilendiğini ve Bergman'a diğer herhangi bir şüpheli gibi muamele edildiğini söyleyerek başarısız soruşturmayı savundu. Ekman soruşturmanın Bergman'ın hiçbir yanlış yapmadığını gösterdiği için Bergman'ın artık "daha güçlü" bir kişi olduğunu umduğunu belirterek Bergman'ın İsveç'i terk etmesinden duyduğu üzüntüyü dile getirdi.5
Suçlamalar düşse de Bergman bir daha asla yönetmenliğe dönmeyeceğinden korkarak teselliyi kaybetti. İsveç başbakanı Olof Palme ve ülkenin diğer tanınmış isimlerin ve film endüstrisinin liderlerinin ricalarına rağmen Bergman bir daha asla İsveç'te çalışmayacağını söyledi. Bergman Fårö adasındaki stüdyosunu kapattı ve önceden duyurmuş olduğu iki film projesini askıya alıp Almanya'nın Münih kentinde kendi kendine sürgüne gitti. İsveç Film Enstitüsü müdürü Harry Schein, Bergman'ın ülkeyi terk etmesinin ülkeye getirdiği hasarı on milyon SEK ve yüzlerce kayıp iş olarak hesapladı.6
II. Dünya Savaşı sonrasında İsveç’te yükselen bir intihar oranı ve dinsel geleneklere bağlılığın sarsılması söz konusudur. Bergman’ın ilk dönem filmleri de bu umutsuzluktan etkilenir. Filmlerin adları bile bunu kanıtlamaktadır.
Genel olarak kişiler varoluş sıkıntılarına gömülmekte, umutsuz bir yalnızlığın içinde debelenmekte ve kimi zaman da intihar girişimlerinde bulunmaktadırlar. Bu karanlık eğilimin doruk noktası, Zindan adlı filmdir.
Bu dönem, bu marazi eğilimden kopuşu ifade eder. Birbirini izleyen yenileme ve zenginleştirmelerden oluşan bir dönem başlar. Aşk, sevgi, ayrılık genel temalardır. Kadınlara yönelik eğilim bu dönem filmlerinde ağır basar. Kadınlara açıkça ayrıcalık tanınır; iyi roller verilir, galip gelmeleri sağlanır. Erkekler ise küçümsenir, alaya alınır, aşağılanır.
İlk planlarından itibaren kameranın objektifinin gökyüzüne doğru çevrildiği Yedinci Mühür ile birlikte Bergman’ın Dikey Sineması başlar. (Bu kavram, metafizik simgelerden çok günlük gerçeklere ilgi duyan İsveçli genç sinemacıların Bergman’ın sinemasını küçümsemek için taktıkları addır. Lefevre, bu adı kullanarak bir dönemi adlandırıyor). Yaban Çilekleri’nden itibaren bu metafizik soruşturma varoluşsal bir hal alır ve dönemin daha sonraki filmlerinde giderek metafizik niteliğinden bütünüyle uzaklaşır. Son filmi iyiden iyiye ‘eğlendirici’ bir tarza saplanır.
Bu dönem, Tanrının Sessizliği üçlüsünden ibarettir. Ayrıca bu filmlerde yönetmen, tanrı sorununa son bir kez döner. Hatta Kış Işığı filminde, tanrının ölümünü ilan eder.7
Yakın planların hayranlık verici biçimde kullanıldığı yeni bir üçleme ortaya çıkar. Bu filmlerle birlikte Bergman’ın ‘parçalama tekniklerini’ daha fazla kullandığı görülür. Persona’da seyirciye projeksiyon aletinin varlığı anımsatılır. Filmin başlangıcı, küçülen sayıların sıra ile ‘BAŞLA’ kelimesini izleyişini gösterir. Projektörün gürültüsü ses bandının müziğini bastırırken, kamera, cihazın kimi bölümlerinin ayrıntılarını verir. Filmin can alıcı yerinde Bergman filmin kaydığı ve koptuğu izlenimini yaratır. Aynı işlem filmin sonunda da tekrarlanır ve SON yazısı belirmez. Kurtların Saati filminde, filmin adı hiç beklenmedik bir anda görüntüye geliverir. Ayin’de film dokuz parçaya ayrılmıştır. Bir Tutku’nun oyuncuları, görüşme sorularına cevap vermek ve yorumladıkları kişiler hakkındaki kişisel görüşlerini belirtmek üzere oyunun akışını anında keserler. Çığlıklar ve Fısıltılar’da ve Fanny ve Alexander’da usdışının sınırlarına girilir; seyirci rahatsız edilir. Güz Sonatı’nın papazı seyircilere dolaysız yoldan seslenir. Kuklaların Yaşamından’ın dosyasının aynı sayıdaki bölüme denk düşen piyesleri, hiçbir kronoloji kaygısı olmaksızın sunulur. Öte yandan son filmlerinde Bergman, ‘bilinçsiz güdülenmelere bağlı sorunlara’ giderek daha fazla eğilecektir .
Ingmar Bergman'ın Filmleri |
---|
Yıl |
1959 |
1960 |
1961 |
1962 |
1973 |
En İyi Yönetmen |
En İyi Özgün Senaryo |
1976 |
1978 |
1983 |
En İyi Yönetmen |
En İyi Özgün Senaryo |
Orijinal kaynak: ıngmar bergman. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page